Usta Gazeteci LÜTFİ ÖZGÜNAYDIN Yazıları

Yeni kitabı “SEVDA Eğin Üçlemesi”…

DOĞANIN SESİNİ DİNLEYİN…

Gerlengeç Köyü/ Kumkent

Kapıdağında ki

Kirazlı Manastırına gitmek için önce Erdek e gittik.

Ballıpınar köyüne kadar köyler bir inci tanesi gibi dizilmişti.


Hepsi güzel.

Ballıpınar köyünden ormana girip Kirazlı manastırına doğru çıktık…

Orman ağaçlar şırıl şırıl akan sular anlatılmaz.

Kirazlı manastırı kalıntılarının önünde üçyüz yıllık ağaçlar sanki manastırın bekçileri gibi duruyordu.

Fotoğraf çekimi bitince ulu ağaçlardan birinin altına uzandım doğanın sesini dinlemeye başladım.

İnceden bir yelin önünde yaprakların hışırtısına, kuşların sesi katıldı.

Yaprakların arasından süzülüp gelen ışık seslere anlam katıyordu.

Kendimi tamamen seslere esir ettim.

Onların sesi doğanın senfonisiydi.

Doğal bir müzikti.

Kimbilir mevsimlere göre bu ses ne denli değişir.

Kar tanelerinin yere düşerken naif sesi, yada yere sicim gibi inen yağmurın sesi.

Doğal senfoniyi ne orada etkiler.

O kadar değişik kuş sesi katlıyor ki bu senfoniye insanın ruhunu çalkalıyor.

İnanın her mekanın, doğal sesi vardır.

Özgürlüğün sembolüdür.

Gece başka gündüz başkadır.

Dinlemeye alıştırırsanız kendinizi, duygunuz yoğunlaşır; Özgürlük/vicdan duygunuz yüreğinizde güçlenir.

AŞIK VEYSEL : “ BENİM SADIK YARİM KARA TOPRAKTIR. “ VAR OLMAK/VAROLUŞCULUK

Gerlengeç köyü/Kumkent

Küçük bahçem de salatalıklar dünyayı selamladılar toprağı yarıp yeryüzüne geldiler.

Aşamayı her gün izledim.

Toprak yüzyıllardır yeşil canları doğurur.

Aşık Veysel in; “ Benim sadık yârim kara topraktır dizesini anımsadım.

Aşık Veysel in bütün şiirlerinin felsefi yönü vardır.

Umarım geniş bir inceleme yapar bir sanat insanı.

Kara toprağa;”yârim” diyor…

Toprak var ediyor.

Salatalıklarım yeşerdi büyüyorlar.

Bir gün bizi doyuracak.

Makinemle yaklaşıp onların varoluşunu saptadım.

Aşık Veysel den, “ Varoluşculuk “ felsefesine gittim araştırdım okudum.

İnsan Varlığının varoluş hallerini tarzlarını inceler.

Yani insan yaptıkları eylemleriyle hayatı inşa eder.

İnsan bilinçli bir varlıktır.

Bir ağaç ve kaya değildir, iradesi bilinci vardır.

Varoluşculuk 20. Yüzyılda özellikle Jean Paul Sartre ile insanı sorgulayarak gelişmiştir.

Sartre Fransız düşünürü,1905-1980 yılları arasında yaşamış Varoluşculuğu sanat ve edebiyat gündemine taşımıştır.

Sartre, Özgürlüğün tüm insani değerlerin temeli olduğunu savunmuştur.
Bakın topraktan çıkan büyümesini izlediğim küçük bir salatalık fidesi bizi nereye getirdi.

Aşık Veyseli saygıyla andık.

Fransız Varoluşçu düşünür Sartrenin sözlerini anımsadık.

İyi ki varız, iyi ki yaşıyoruz…

ÇUKUROVA DA ÇOK TER AKITTIM.

Bu fotoğrafı çektiğim gün, ter den sırılsısıklam olunca üç tişört değiştirmişim.

İyi ki bir yıl Çukurova’ya gidip fotoğraflar çekip Yaşar Kemal’e getirdim.

Onun dış mekan da fotoğraflarını çekmek için sözleşmiştik.

Dinlenme anımız da, “ Oğlum benim fotoğrafımı herkes çekiyor.

Sen Çukurovayı çek” dedi.

Bir hafta sonra biz Songül le yola çıktık.

Bir yıl Çukurova nın fotoğraflarını çekip Yaşar Ağabeye getirdim.

Fotoğraflara bakıp heyecanlandı bana yol gösterdi çalışma sürdü.

Fotoğraf çekimleri bitkince de ben sık sık ziyaretine gittim.

Hayranlık duyduğu iyi insan Ayşe hanımın misafirperveliği sayesinde.

Sohbet ettik, yol gösterdi kitaplar okuttu yani bugün düşününce,” Onun tedrisatından geçtim” diyebiliyorum.

Sergi önce İstanbul da Yapıkredi Kültür sanat merkezinde açıldı, iki kitap yayımlandı, sonra Frankfurt kitap fuarında küratörüm Sadık Karamustafa ile sergiyi taşıdık.

Sonrası Pariste büyük ilgi çeken sergide, Yaşar Ağabey, Ayşe hanım Songül birlikteydik.

Bu projeyi Yaşar Kemalin eşi Ayşe hanım Sağladı.

Sonra dünyaca ünlü Gallimard yayınevinin yayımladığı dört İnce Memed; ( Yaçhar Kemal La saga de Memed Le Mince) kitabında on üç Çukurova fotoğrafım yayımlandı Dünya ile buluştu.

Bana; “ roman yaz oğlum”dedi yola koydu.

Büyük bir şanstı, yaşadım…

Onu çok özlüyorum.

Sözleri hep kulaklarımda, kitapları önümde.

Rahmetle, Saygıyla…

BİR FOTOĞRAF BİR ŞİİR: KÖYÜM, DAĞLAR, ANAM


Şair Mesut Örs ün şiirlerini okudum bugün elim bir fotoğrafa gitti.

Van gölünün kıyısında dağlar.

Dağları düşündüm, bizim köyün üstündeki Kırkgöz dağını,çobanlar geçip gittiler.

Bir ben kaldım düşün içinde.

Anamı anımsadım, şiir aktı bilincimden;

Köyümüz var/Torosların yamacında/Anam/Uzatmış ayaklarını oturuyor/Bir bağın kıyısında/Artık bağdaş kuramıyor/dizlerinin sızısından/Bakıyor uzak dağlara/İçinde acılar kundaklamış/Anacan bakışlarıyla/Ki ben/O bakışlardan/Öğrendim/Acısını/Dünyanın/Bakıyorum/”Yürü diyor/Anamın gözleri.

Çok etkilendim dizelerden anam gelip bizim bağın girişinde dizlerini döğerek; “çok ağrıyor oğlum”diyor bir bana, bir dağlara bakarak.

Özlemim sonsuz köyümü özledim anamı özledim.

Birlikte bağı suladığımız da; “yeşil hakkıdır kara dutun dibine de su bağla” sözleri bilincimde devindi.

Nasıl özlemişim anamı.

Bağa indiğimizde bizi görünce sevincini çok özlemişim.

O artık yok aklımda dağlar, Kırkgöz dağı,anamın sözleri…

Ah! bizim bağda olsam yaşlanmış dut ağacına sarılsam kabukları yüzüme batıncaya dek sarılsam.

Bir şiir neler çağrıştırdı; diline sağlık Mesut Örs. 

GALİBA MEMLEKETİM; KEMALİYE(EĞİN) İ ÇOK ÖZLEMİŞİM…


Uzaklardayım.

Ait olduğum topraklardan, uzak köyümden uzak, Fırat ın kıyısından uzaktayım.

İyi ki ruhumu besleyen görüntüler var arşiv de.

Elli yıldır memleketimi yazıyorum.

O büyük kültürü her gidenin şaşkınlıkla/hayranlıkla döndüğü doğayı, insanı anlatıyorum.

İyi ki arşivim var.

Özlem gideriyorum ruhumda var olan duygularla yoğurarak yazıyorum.

Denemeler kitabım bitmek üzere.

Toprağımdan köyümden uzakta; 28. Kitabımı yazıyorum.

Fotoğraflar söylüyor, ben yazıyorum.

Yüzyıllar içinde oluşan o büyük kültürün son yüzyılında somut biçimde oluşan İstanbul kültürü ve yerel kültürün sentezini yazıyorum.

Bütün kitaplarımda bu olgunun sonuçları var.

Munzur dağlarının eteklerinde ki köylere kadar ulaşan kent kültürü ile o coğrafyanın güçlüğü ile boğuşan insanın duygularının sentezini yazıyorum.

Bu anlatı kitaplarımın sonuncusu olacak bundan sonra sadece romanlar yazacağım.

Yaşar Kemal bana önce, “roman yaz oğlum” dedi.

“Her yazarın bir Çukurovası olması gerek” demişti.

Ben de “ Yaşar ağabey benim Çukurovam Eğin” demiştim .

Bu varsayıma oradan vardım.

Sonra öykülerimi okuyunca, “hep Eğin yaz “ dedi.

Onun sözünden hiç çıkmadım.

Her an onu, söylediklerini anımsıyorum kendimi daha güçlü hissediyorum.

Uzakta da olsam yüreğimde ki sevgi damarı bana yeter/güç verir. (fotoğraf deneme kitabımın arka kapağına yer alacak)

198O YILINDA KEMALİYE KAPI TOKMAKLARINI YAZMIŞIM/PROF.EMRULLAH GÜNEY GÖNDERDİ.


Yıllar Boyu Tarih dergisinde 1980 yılında Kemaliye kapı tokmakları yazımı Prof. Emrullah Güney saklamış sayfaları çekmiş bana gönderdi.

Sonra Kemaliye’ye her giden TV ve basın muhabirlerinin gözbebeği olan kapı tokmaklarını,

1970 li yıllarda Turing Belleteninde yazmıştım Türkçe İngilizce yayımlanmıştı.

Çelik Gülersoy’u rahmetle anayım Anadolu da çaba gösteren insanları bulur el uzatırdı.

Prof.Mehmet Bayhan ve Prof. Metin Sözen gibi.

1980 yılından sonra bu tokmaklar konusunda kaç haber yapılmıştır bilmiyorum.

Ben yazım da, Prof. Ali Demirsoy’danda söz etmiştim.

Birçok konuda ona danışırım.

Bu noktaya gelmek öyle kolay olmadı.

Nice önemli insanın yöneticinin emeği var.

Ömrümün büyük bölümünü hasrettiğim Kemaliye(Eğin) için geriye bıraktıklarım onurumdur.

Onun için Son romanım, ”Sevda” yıl alın geleceğe torunlarınıza bırakın diyorum.


Toybelen köyünde bir gün kapı çalındı açtım iki genç, Emrullah Güney Muhtar Kutlu.

Elazığ üniversitesinde doçentler.

Ben o zamanlar dergilerde yoğun yazıyorum.

Yazılarımı okumuşlar geldiler misafirimiz oldular kardeşim Abdullah Ataman da geldi yoğun sohbetler yaptık sonra gönderdim onları beni hiç bırakmadılar ikisi de Profesör oldu.

Önemli kitaplar yayımladılar.

Biri birimizi hiç bırakmadık.

İkisini de sevgiyle selamlıyorum.

Emrullah Güney in bu sürprizi için teşekkür.

Lütfi Özgünaydın Gerlengeç’ten yazıyor,

Fotoğraflar: İrem Çakır

Ben Gerlengeçliyim.

Bugün köyümüz de Gençlik ve spor bayramını muhteşem biçimde kutladık.

Gerlengeçli kadınlar, tarımla hayvancılıkla gün boyu çalışan eli nasırlı vatan aşkı ile dolu kadınlar bayraklarıyla köy ortasında toplandılar önce muhtarlığın önün de hep birlikte İstiklal marşını söylediler ve Cumhuriyet ve Atatürkle ilgili sloganlar attılar.

“ Yaşa Mustafa Kemal Paşa adın yazılacak mücevher taşa” sloganı yankılandı köy meydanında.

Yaşasın Türkiye sesleriyle inledi.

Elektirik’li araçlarını bayraklarla süsleyen kadınlar marşlar söyleyerek ,

“Yaşasın Türkiye yaşasın Cumhuriyet “ diyerek araçlarıyla köyden Kumkant tatil sitesine kadar yürüdüler.

DUYGULANARAK İZLEDİM

Türk köyü kadınının Vatanına, Bayrağına, Atatürk e bağlılığı köylerinde böyle bir tören düzenlemeleri beni çok duygulandırdı.

Al fistanlar giymişlerdi hepsine çok yakışıyordu.

Çağdaş vatanını seven köy kadınları hepsinin ellerinden öperim.

Ben yaşlıyım ancak bu kadınların eli öpülür.

Bunlar tarlada toprakla, hayvanlarla gün boyu çalışan köylülerin böyle köy de bayram kutlaması çok anlamlıydı.

Hepsini kutluyorum.

Yaşasın Türkiye yaşasın Gerlengeç…

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top